Mercedes, biraz Coca Cola gibi. Türklerin ilk çalışmaya başladığı ve en başarılı olduğu şirketlerin başında geliyor. Stuttgart’lı bir Alman kadar iyi Almanca konuşan ustabaşı, “Mercedes’te ustabaşı olmak Harvard’dan mezun olmak gibi bir şey” diyor. Ustabaşılarından birinin adı Yiğit, soyadı Mıgırdıç. Taksimli bir Ermeni. Ermenice bilmiyor. Evde Türk yemeği yeniyor. En sevdiği şarkıcı Barış Manço.
TÜRKİYE’de en çok satılan araba Mercedes değil. Ama sokaktan geçen birine “Aklına gelen ilk araba markası hangisidir” diye sorarsanız, çok büyük bir ihtimalle “Mercedes” cevabını alırsınız.
Mercedes, Türkler için, biraz Coca Cola şirketine benziyor. Yani Türklerin üst görevlere geldiği şirketlerden biri.
Belki de bu nedenle, Mercedes’in Stuttgart’taki fabrikasından içeri girerken cevabını merak ettiğim soru şuydu: “Buradaki bir Türk için Mercedes’te çalıyor olmak ne anlama geliyor?”
E class arabaların montajının yapıldığı bölümdeyiz.
ALMAN KADAR SARIŞIN TÜRK KADAR DİNDAR
Biz Türkler için bir Alman, sarışındır. Mavi gözlüdür. Mesafelidir.
Karşımda duran insana bakıyorum; bunların hepsi var. Ama o bir Türk. Üstelik de Anadolu’nun orta bölgelerinden. Adı Şenol Çaycıoğlu. 2.5 yaşındayken Almanya’ya gelmiş. Eğitimini Mercedes şirketinde almış ve meister (usta) düzeyine yükselmiş.
23 yıldır Mercedes’te çalışıyormuş.
Almanca konuşmaya başladığı an, fotoğraflarımızı çeken Daniel Biscup kulağıma şunları fısıldıyor: “Bu bölgede doğup büyümüş bir Alman kadar mükemmel Almanca konuşuyor.”
Bana göçün 50’nci yılında mükemmel bir entegrasyon örneği ver deseniz, bir saniye bile düşünmeden Mercedes’te konuştuğum bu ustayı gösterebilirim.
Ancak ilginç bir kişiliği var. Mesela eşi Türk ve Alman vatandaşı olmuş. Ama o Alman vatandaşlığına geçmemiş. “Gerek görmedim” diyor.
Ya çocukları?
Onlar kendileri karar versin istiyor. Çocuklarına elinden geldiğince din bilgileri vermeye çalışıyormuş.
“Mercedes’te usta başı olduğumu söylediğim zaman etrafımdaki insanların gözleri parıldıyor. Bizim sektörde bu, Harvard’dan mezun olmak gibi bir şey” diyor.
TAKSİMLİ YİĞİT’İN SOYADI MIGIRDIÇ TAKIMI BEŞİKTAŞ
Alman toplumuna tam entegre olmuş. Ancak “Emeklilikte ne yapacaksın” diye sorduğumda, bu gezi sırasında Türklerin yüzde 80’inden duyduğum cevabı alıyorum. “Emeklilik yaşı 65 ama ben 55 yaşımda emekli olmayı hayal ediyorum. Türkiye’de Balıkesir civarında bir ev alıp orada tabiatın içinde oturacağım.”
Bir üst katta, belki Almanlar için değil, ama benim için ilginç bir Türkiyeli ile karşılaşıyorum. Yanıma yaklaşırken, yakasında yazılı isimle bakıyorum.
Yiğit Mıgırdıç.
Adı tipik bir Türk adı. Ama soyadı da çok tipik bir Ermeni soyadı. Nitekim sorduğumda “Evet” diyor.
O da ustabaşı. 6 yaşındayken, İstanbul’un Taksim semtinden gelmiş. Konuştukça çok tanıdık bir portre ortaya çıkıyor.
Ermenice bilmiyormuş. Evde annesi ve babasıyla Türkçe konuşuyormuş. Karısı Bulgar.
Evde Türk yemekleri yapılıyormuş. Gençliğinde Almanya’da body çalışmış ve bu alanda şampiyon olmuş.
Türkiye’den Beşiktaş futbol takımını tutuyormuş. Almanya’dan tuttuğu takım ise Bayern Münich.
Türkiye’den gelen insanların neredeyse hepsi gibi o da evinde Türk müziği dinliyor. En sevdiği şarkıcı ise, şimdi artık hayatta olmayan Barış Manço.
ERTUĞRUL BEY, AZİZ BEY’İN SAĞLIĞI NASIL
Biz sohbet ederken yanımıza bir Türk işçi geliyor. Ben daha ağzımı açmadan, “Aziz Yıldırım Bey nasıl, sağlığı iyi mi” diye soruyor. Hürriyet’te, benim cezaevinde kendisini ziyaret ettiğimi okumuş.
Anlayacağınız, bir Türk işçisi istediği kadar entegre olsun, Türk futbolu onun DNA’larında yaşamaya devam ediyor.
E class arabaların üretildiği yerde Aytekin Yavuz isimli bir ustabaşı yardımcısı ile karşılaşıyoruz. Türkiye’nin en Batılı ve modern şehri İzmir’de doğmuş.
Türkiye’den gelen ilk nesillerin kırsal kökenli oluşu dolayısıyla Almanya’da kültür şoku yaşadığı anlatılır.
İZMİRLİ AYTEKİN YAVUZ: BİZ ŞEHİRDEN ÇIKIP KÖYE GELDİK
Onun yaşadığı şok ise çok farklı olmuş.
“Göçün ilk dalgasındakiler köylerden geldikleri için burada büyük şehir şoku yaşamış. Bense İzmir gibi büyük bir şehirden kalkıp, burada köy gibi bir yere geldim. Yani tam tersi bir şok yaşadım.”
Mercedes fabrikası, çok başarılı bir entegrasyon atmosferi yaratmış. Bunda Mercedes kültürünün büyük rolü var. Bu güler yüzlü işçi bize dürüstlüğün milliyetinin olmadığını ispat ediyor.
Fransız Sosyolog Edgar Morin, “Gerçek medeniyetler kozmopolit toplumlardan çıkabilir” diyor. Bu gezide gördüğüm Almanya, bana bu tezin ne kadar doğru olduğunu anlattı.
Göçün 50’nci yılında Mercedes’in Türk asıllı işçileri sadece araba değil, aynı zamanda Almanya’ya Akdeniz’in renkli neşesini de monte ediyor. Emin olunuz ki, bu Akdenizli renk, Alman disiplinini daha da cazip kılıyor, daha güzelleştiriyor.
Türklerin entegrasyonu hâlâ sancılı. Hâlâ büyük sorunlar var. Ama bu sorunlar, size 5 gündür anlattığım umut veren örneklerin yanında giderek küçülüyor.
http://www.hurriyet.com.tr/planet/19204313.asp