19 yaşında Moskova’ya geldi, 33 yaşında başarıyı yakaladı.
İkbal Dürre, 1987’de Türk devletinin Rusya’ya resmen yolladığı ilk öğrencilerdendi. Geçen 15 yılda ticarette düştü, kalktı ve sonunda hedefi 12’den vurdu. Küçükken Sinop’ta oltayla istavrit avlayıp satardı, Moskova’da büyük balık yakaladı! Fransız Beggon’un Rusya’daki 8 mağazasının ortağı ve genel müdürü.”Rusya’da başarılı olmanın sırrı nedir?” diye sorduk. “İşin bütün sırrını açıklayacağım. Hem de çok kolay. Bunu doğru anlayanın Rusya’da başarısız olma ihtimali sıfırdır” dedi ve anlattı. Okuyun!
İkbal Dürre’ye, “Oltayı Sinop’ta attın, balığı Moskova’da tuttun desene!” diye takılıyoruz. “Haklısınız” diye gülüyor, “Hayatımdaki ilk ticari deneyimim, ilkokuldayken Sinop limanında tuttuğum balıkları satmaktı. Şimdi Rusya’da 8 mağazaya ulaştık, belimizi doğrulttuk. Benzetmen doğru.”
İkbal Dürre 33 yaşında bir genç. Hep güleçyüzlü, hem “iyimser”. Moskova’daki genç Türk işadamı neslinin “yıldızı parlayan” üyelerinden biri. Bu röportajı yaptığımız günlerde, mutluluğun zirvesindeydi İkbal. Çünkü Rus nişanlısıyla dünyaevine girmek üzereydi. Onun hikayesinden herkesin alacağı çok ders var. Rusya’da hiçbir şeyin sanıldığı kadar kolay olmadığını, başarının “piyangodan çıkmadığını”, ama “Kaf Dağı’nın ardında da olmadığını” İkbal’in anlattıklarını dinlerken düşünüyor insan.
31 Ocak 1987’de Aeroflot’un uçağı İstanbul’dan 6 Türk öğrenciyi getiriyor Moskova’ya. Dondurucu soğukta Rusya’ya ayak basanlar, Türkiye’den bakanlığın gönderiği ilk resmi öğrenci grubu. Master için Sovyetler Birliği’ne geliyorlar. İçlerinden sadece birisi Rusya’da kök salıp başarılı olacak, diğerleri Türkiye’ye dönecek. O an bunu kimse bilmiyor. 19 yaşındaki İkbal de…
İkbal Dürre, Ankara’da Rus filolojisi eğitimi görmüş. “80’lerin ortasında Türkiye’de Rusça öğrenmek nereden aklına geldi?” diyoruz. “Rus filolojisi benim ikinci tercihimdi. Gorbaçov’la başlayan perestroyka dönemi, ilgimi Rusçaya yöneltmişti” diyor. Sinop’ta bir memur çocuğu olarak büyüyen İkbal Dürre, Moskova’da Uluslararası İlişkiler okuyor. Bu arada 90’ların başında Türk işadamlarının Rusya’ya akını başlıyor. Ve hayatın akışı değişiyor. O günleri şöyle anlatıyor İkbal Dürre:
“Biz, Rusça bilen nadir Türklerdendik. Bu yüzden, Türkiye’den gelen işadamlarına tercümanlık yapıyorduk. Böylece ticarete de yavaş yavaş bulaştık. Sonra, kendi başımıza iş yapmayı denedik.”
İkbal Dürre bu süreçte çok değişik işlerle uğraşmış. Rusya’ya laserle göz tedavisi için gelen Türk hastalara yol göstermekten plastik mutfak malzemeleri satışına kadar. Ama bu işlerle para kazanamaış, ancak “durumu idare edebilmiş”. “Çocukken Sinop’ta limanda oltayla balık tutar satardım. Baktım ki benim tuttuğumla olmuyor, mahallenin çocuklarını organize ettim. Onların tuttuğu balıkları da alıp pazarda satmaya başladım. İlk ticari deneyimim buydu. Sonra epeyce faydasını gördüm tabii!” diyor keyifle.
İkbal Dürre’nin hayatı, 1999’da Fransız bayan konfeksiyon markası Beggon’un büyük ortağıyla tanışınca değişiyor. Koleksiyonunun yüzde 80’ini Türkiye’de üreten firma, Moskova’da mağaza açmak istiyor. Moskova’yı ve sektörü iyi bilen bir “supervisor” arıyor. Bu işe İkbal Dürre soyunuyor. 15 yıllık Rusya deneyimini doğru kullanarak merdivenleri hızla çıkıyor. İki yıl içinde Moskova’da 6, St. Petersburg ve Volgograd’ta 1’er mağazayı açıyor. Moskova ve St. Petersburg’ta birer mağaza daha açılmak üzere. Hedef, yakın vadede toplam 10 mağaza ve yıllık 10 milyon dolar ciro. Daha sonra Rusya Federasyonu’na yayılıp her büyük şehirde bir mağaza açmak planlanıyor. Bugün gelinen nokta, bu çıtanın İkbal Dürre ve ortakları için çok da yüksek olmadığını gösteriyor. Şu an Mexx, Mango gibi markalar dahil, bayan konfeksiyon mağazacılığında Moskova’da Beggon’la yarışacak kimse yok.
İkbal Dürre, Moskova’daki Fransız Ticaret Ataşeliği’nin de gözdelerinden. Moskova’ya gelen Fransız işadamlarını, deneyimlerini paylaşması için İkbal’e gönderiyorlar. İkbal Dürre, Fransız veya Türk her ülke malının, kaliteli olması ve marka yaratmaya dönük ciddi reklam bütçesi ayırması halinde Rusya pazarında başarılı olacağını söylüyor.
İkbal’e “başarısının sırrı”nı soruyoruz. Bu soruyu, çoğu insan kısaca “çok çalışmak, azmetmek vb.” gibi klasik cevaplar vererek geçiştirir, deneyimini başkalarına aktarmaktan kaçınır. Tam aksine İkbal Dürre, bir anda heyecanlanarak ve “ölümsüzlüğün sırrını” verecekmiş gibi gözleri ışıldayarak cevap veriyor:
“Bakın, işin bütün sırrını açıklayacağım. Hem de çok kolay. Bunu doğru anlayanın Rusya’da başarısız olma ihtimali sıfırdır. Ben bir anlamda ‘cennetin anahtarını’ bedava veriyorum. Beni iyi dinleyin”.
Ve İkbal Dürre, “Rusya’da para kazanmanın, iyi iş yapmanın sırrını” şöyle açıklıyor:
“Rusya’da iki dünya var. İlki ‘ruble dünyası’, ikincisi ‘dolar dünyası’. İlkinde, 1.500-2.000 ruble maaş alan, ama attıkları bir imzayla işinizi yapan veya bozan insanlar var. Bu insanlar kendilerini, Rusya’nın gerçek sahipleri sayıyorlar. İkincisinde- yani “dolar dünyası”nda biz yabancılar ile Yeni Ruslar, hızlı zenginleşen kitle var. İşte başarının sırrı bu iki dünya arasında dengenin bulunmasıdır. Ortada müthiş bir gelir dengesizliği ve güç var. İş yaparken bu dengeyi bulmak sizin önceliğiniz olmalı. Yabancı işadamı olarak amacınızın bağcı dövmek değil, üzüm yemek olduğunu unutmamalısınız. Ruslarla ilişkinizde özenli olmalısınız. Bu dengeyi bulursanız başarılı olmamanız imkansız.”
İkbal Dürre’nin hem bu ülkede iş yapanlar, hem yapmak isteyenlere tavsiyeleri var. Diyor ki:
“Rusya’da iş yapmanın maliyeti, Türkiye’de sanıldığından daha ağır. Birçok insan yanlış bilgilerle geliyor, daha işe başlayamadan, iş için ayırdığı cebindeki para bitiyor. Görünmeyen genel giderler fazla. Buna dikkat
Rusya’da ne iş yapılsa olur sanılıyor, birçok insan bilmediği işe girişip zarar ediyor. Herkes kendi iyi bildiği işi yapsın.
Rusya’yla iş yapan veya işini burada genişletmek isteyenler, çocuklarını veya genç elemanlarını önceden Rusya’ya yollasınlar. Üniversiteyi Avrupa’da, Amerika’da değil burada okutsunlar. Böylece hem Rusaçyı hem de Rusya’yı iyi bilen elemanları olur.
Dünyada Rusya ve Türkiye dışında ‘Avrasya ülkesi’ tanımına giren başka ülke yok. Birbirmize çok benzememiz, birbirmizi kolay anlamamızın nedenleri açık. Tarihte yaşananlara baktığınzda, Ruslarla Türkler arasında inanlımaz benzerlikler var.Tarih iki halkı da çok şımartmamış, hep karşılarına güçlükler çıkartmış ama bu sayede iki halk de zorluklara katlanmyı öğrenmiş.
Biz Türklerin Rusya’da hızla oragnize olmamız lazım. Artık herkes işini yüzde yüz legalize etmeli. Rusya artık bu süreçte ve geri dönüş olmayacak. Üretim doğal bir süreç, buna uymak lazım.”