Canan DAĞDEVİREN : Giyilebilir kalp pili

Canan DAĞDEVİREN, Ülkemizi Uluslararası bilim platformunda tanıtan başarılı bir bilim insanı. Giyilebilir kalp pilinin mucidi Canan DAĞDEVİREN, ABD’de yayımlanan dünyanın en prestijli dergilerinden Forbes’un “30 yaşından küçük 30 bilim insanı” listesine girdi. Adını Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’ndeki (MIT) bilimsel araştırmalarla duyuran DAĞDEVİREN, Harvard Üniversitesi’nin Genç Akademi Üyeliği’ne seçilen ilk Türk olarak tanınıyor. Halen MIT’te çalışan DAĞDEVİREN, listede 7’nci sırada yer buldu. İnsanların yaşamları için kendini bilime adayan ve sağlık için yaptığı buluşuyla nesiller boyu akılda kalacak olan Canan DAĞDEVİREN, bilime merakının nereden geldiğini, teknolojiye bakışını, buluşunu ve hayatındaki dönümsel noktaları İkitelli OSB Haber’e anlattı.

İkitelli OSB Haber: Yaptığınız çalışmalarla sizi artık tüm Türkiye hatta dünya tanıyor diyebiliriz. İnsan yaşamı için uğraşan bir bilim kadınısınız. Sivaslı baba ve Adanalı annenin kızı Canan DAĞDEVİREN’i tanımayan okuyucularımız için tanıtalım.

Canan DAĞDEVİREN: Özetle ben, insan kalmayı hayal eden bir bilim emekçisiyim. 4 Mayıs 1985’te İstanbul’da doğdum. Üniversiteye kadar Kocaeli’de yaşıyordum. 99 Körfez depremi sonrası okulum hasar gördüğü için, Adana Seyhan ÇEAŞ Anadolu Lisesi’ne misafir öğrenci olarak gönderildim, lise ingilizce hazırlık sınıfını orada okudum keyifli bir yıldı. Şu an kullandığım ingilizceyi orada öğrendim. Ben ailemin en büyük çocuğuyum, 2 erkek kardeşim var. Caner benden 2 yaş küçük. Bilgisayar Mühendisi ve bir bankada müfettiş olarak çalışıyor. Emre, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde 2. Sınıf öğrencisi. Aramızda 10 yaş var. İleride birlikte ortak çalışmalar yapmayı planlıyoruz.

Haziran 2007’de Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği’nden mezun oldum. Sabancı Üniversite’si Malzeme Bilimi ve Mühendisliği Programı’nda yüksek lisans eğitimimi 2009’da tamamladım. Yüksek lisans için Sabancı Üniversitesi’ne başvuru yaptığım 2007 yılında sadece bir öğrenciye tam burs verilmişti o bursu almıştım.

2009’da ilk defa verilmeye başlanan Fulbright Doktora Bursu’nu kazandım ve The University of Illinois at Urbana, Champaign’de (UIUC) Malzeme Bilimi ve Mühendisliği bölümde doktora eğitimine başladım. Doktora süresince fizik, elektronik, kimya, malzeme, mekanik ve tıp alanlarının kapsamına giren esnek ve katlanabilir, vücut içine ve deri üstüne yapıştırılabilir/giyilebilir elektronik aletler üzerinde çalışmalar yaptım.

Şu an, MIT ve Harvard Üniversitelerinde doktora sonrası araştırmacı olarak çalışıyorum. Çok yakın gelecekte kendi grubumu kuracağım.

İkitelli OSB Haber: Bir Konferansınızda; “küçük şeylerden mutlu olmamın sebebini tamamen ailemin aşk evliliğine bağlıyorum.” dediniz. Nasıl bir çocukluk yaşadınız? Olanaklarınız nasıldı? Bu konuma gelmek maddi ve manevi anlamda külfetli. Aileniz her zaman destekçiniz oldu mu? Fizik okumaya karar verdiğinizde; aileniz ve çevreniz iş bulamazsın dediklerinde neler düşündünüz, hiç pes ettiniz mi ?

Canan DAĞDEVİREN: Orta sınıf bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya gelmişim. Keyifli bir çocukluk geçirdim. Pazara gitmenin en büyük eğlencelerimden biri olduğunu hatırlıyorum. Eve gelen misafirlere enteresan sorular sorup annem ve babamı zor duruma düşürdüğüm çok olmuş. Kardeşim Caner, benden 2 yaş küçük. İlk arkadaşım, can dostum, en büyük destekçilerimden. Bayat ekmegi bakkala geri götürüp hakkımızı aramayı, sofra kurulmasına yardımcı olmayı, civciv besleyip hayvan sevgisi ile tanışmayı, saksıda çiçekler büyütüp doğa sevgisi ile dolup taşmayı öğrendik. 10 yıl sonra aramıza Emre katıldı. Emre ile birlikte çocukluğum sınıf atladı, sanırım büyüdüğümü ilk o zaman hissettim. Sorumluluk ne demek daha iyi öğrendim. Emre ile çocukluğumuz daha bir eğlenceli hale geldi.

Annem benim ilk öğretmenim. Anneden ziyade arkadaşım gibidir. Deneyerek tecrübe etmeyi, plan yapmayı, kitap okumayı, araştırmanın gücünü, takım çalışmasının faydalarını annemden öğrendim. Annem, nazik ve sabırlı bir insan olduğundan; fikirlerimi hep ilk dinleyen olmuştur. İyi bir dinleyicidir, keskin eleştiri uzmanıdır, zaman ve malzeme tasarrufunu çok iyi bilir. Projelerimin gizli kahramanıdır annem. Nuktedan bir yapısı da vardır, konuşunca keyif alırsınız. Annem DNA gibi sarıp sarmalar, en negatif olduğum anlarda proton gibi çeker, yardımıma ışık hızıyla uçar, ulvi sözleriyle antibiyotik gibi tedavi eder. İnsanları elektron yörüngeleri gibi ayırmaz, ismi gibi şeffaftır, elmas kadar güçlü, güneş kadar sıcak. Hayatımı şekillendiren sözleri vardır. Kalbimde taşıdığım altın bir öğüdü şudur: ‘Kızım, çalıştıkça yeni ufuklar belirleyecek ve ilerleyeceksin. İlerlerken seninle birlikte yürüyenlerin üzerine asla basma, birlikte yürü. Birlikten kuvvet doğar.” Annemi dinliyorum ve benden genç, yolun başındaki öğrencilere rehberlik ediyorum, birlikte yürüyoruz. Daha gidecek çok yolumuz var.

Babam, örnek aldığım kahramanımdır. Anadolu’nun tam ortasından babasız çıktığı yolu harika bir baba olarak tamamlamıştır. Radikal kararlarımın, risk almamın, insan odaklı yaşamamın nedenidir, hayran olduğumdur.

Fizik okumak konusuna gelirsek; memketimizdeki her genç gibi bende üniversite sınavına girdim. Fizik, kimya gibi temel bilimlerden bir dal okumak istiyordum fakat karar veremiyordum. İşte tam bu dönemde, Erdal İnönü ile Kocaeli kitap fuarında tanıştık. Çocuklarla sohbet etmeyi seven biriydi sanıyorum, çünkü anne ve babamdan çok ben ve kardeşim Caner ile sohbet etmeyi tercih etmişti. Nerede okuduğumuzu ve ne olmak istediğimizi sormuştu. Tabii, bende bu imkanı kaçırmayıp Türkiye’nin önemli teorik fizikçilerinden Prof. İnönü’ye kafamdaki soruları sormuştum. Bana, Anılar ve Düşünceler (1.cilt) isimli kitabını imzalayıp vermişti ve ‘Kitabı okuyunca, ne üzerine eğitim alacağına karar vereceğine inanıyorum’ yazmıştı. Caner’de de 2. cildi mevcut. Henüz bebek olan Emre’nin adına da 3.cildini imzalamıştı. Belki o sırada olayı tam kavrayamamıştım ama kitabı okumamla birlikte, hayatım derin bir şekilde değişti.

Elbette fizik okumak istediğimi söylediğimden, annem hariç herkes negatif yorumlarda bulundu. Fakat ben pes etmeyi düşünmeyecek kadar ‘deli-kanlıyım’.

İkitelli OSB Haber: İlk deneyinizi nasıl gerçekleştirdiniz? Projenizden biraz bahseder misiniz.

Canan DAĞDEVİREN: Doktora süresince yapmış olduğum projelerden biri olan ‘giyilebilir kalp pili’ (PZT MEH) benim çocukluk hayalim. Dedem 28 yaşında iken kalp yetmezliği nedeniyle hayata veda ediyor, ben bunu 5 yaşımdayken öğrendim ve 5 yaşında bir çocukken, hayal yaşımı 28 olarak belirledim. 28 yaşıma gelene kadar kalp sorunları yaşayan hastalar için birşey yapmak istedim ve kendi çapımda birşey yaptım. Belki çok ufak bir adım ama inanıyorumki ileride birçok uygulama alanı ile karşımıza çıkacak. Manevi açıdan şöyle bir önemi var; kendi hayalimi gerçekleştirdim ve hayalleri olan ancak sorgulanan gençlere aynı zamanda örnek oldum.

Bilimsel olarak ise önemini şöyle özetleyebilirim; ‘Giyilebilir kalp pili’, kalbin, akciğerin ve diyaframın hareketi ile elektrik enerjisi üreten ve bu enerjiyi depolayan esnek ve ultra ince piezoelektrik entegre aleti anlatmakta. İnsan vücuduyla uyumlu plastik bir yüzeye tutturulan bu malzeme, saç telinden yüz kat daha ince olup kağıt gibi katlanıp bükülebiliyor. Arizona Üniversitesi Sarver Kalp Merkezi ile yürütülen ortak çalışma ile yapılan esnek alet, kalp boyutları insana yakın olan koyun, dana ve domuz üzerinde başarıyla denendi. Ayrıca canlı metabolizması ile uyumunu kanıtlamak amacıyla yapılan kontrol deneyinde, fare kas hücrelerinin alet üzerinde sorunsuz büyüyebildiği görüldü. 20 milyon kere katlanıp büküldüğünde dahi mekanik olarak sağlamlığını koruyabilen alet, 3.8 volt`luk pile enerji depolayabiliyor. Bu teknoloji günümüzde kullanılan boyutça büyük, maliyetli ve kalp ile herhangi mekanik yakınlığı bulunması mümkün olmayan teknoloji için yeni kapılar açıyor. Tamamen esnek kağıt gibi katlanabilir-bükülebilir alet, kıvrımlı hatlara sahip organlar ile sıkı kontak kurabiliyor. Bu sayede enerji verimliliği yüksek ve organların hareketini sınırlamayan bir sistem oluşturulmuş oluyor. Günümüzde kullanılan kalp pillerinin 5 ile 7 yıl arasında ömürleri var ve pilin işlevini yitirmesi durumunda bütün mekanizmanın riskli bir ameliyatla değiştirilmesi gerekiyor. Fakat tasarladığımız bu alet ile kalbiniz, akciğeriniz veya diyaframınız, kalp pili için gereken enerjiyi kendisi üretiyor. Giyilebilir olması, gerçekten de vücut ile uyumlu olması anlamına geliyor. Alışılmışın dışında bir tasarım bu. Kalın, kıvrımsız, esnek olmayan bir elektronik alet, esnek ve yumuşak olan biyolojik sistemler üzerinde hiç bir problem yaratmadan giyilebiliyor.

Bu proje yaklaşık üç yıl sürdü. Başlarda hızlı gidebilmek için yalnız çalıştım ve olguyu gerçekleştirmeye çabaladım. Daha sonra gittiğim yolda mesafe alabilmek için kendi takımımı kurdum, tam 6 öğrencim vardı. Harika bir takım çalışması gerçekleştirdik. Aleti laboratuar ortamında yapmak ve test etmek önemli tabii. Ama esas önemli adım aletin atan bir kalbin üzerinde, kan ile dolu göğüs kafesi içinde çalışması. İlk deneyimi bir dana kalbi üzerinde yaptım. Ben ve kalp cerrahları 16 katlı bir hastanenin zemin katındaki bir ameliyathanedeydik. Önce dananın göğüs kafesini açtık, atan kalbe dokundum, sonra aleti ameliyat ile üzerine diktik. Aletten aldığım elektriği bilgisayar ekranında gördüğümde gözlerimin dolduğunu çok iyi hatırlıyorum çünkü 4-5 saniye içinde ekranı göremez hale gelmiştim. 1-2 dakika ameliyathanede sessizlik olduğunu da hatırlıyorum, kimse konuşamamıştı. O gece heyecandan ve yorgunluktan uyuyamamıştım. Bir de çok hafiflemiş olduğumu hissettim sanki yer çekimi yok gibiydi. Yazmakla anlatılamıyor pek..

Bu arada deneylerin gerçekleşmesini sağlayan ve bu uğurda hayata veda eden tüm hayvanlara teşekkürü bir borç bilirim.

İkitelli OSB Haber: “Küçük şeyleri dahi deneyerek öğrendim. Düştüm, ama kalktım.”Forbes bilim insanı listesine girmiş bir kadından bunları duyduk. Bilime ve insanlığa yaşam boyunca büyük katkı sunacak proje gerçekleştirdiniz. Bu projenizin hayalini nasıl kurdunuz? Sadece 28 yaşında ölen dedeniz mi sizin hayal kurmanıza katkı sağladı? Ne gibi deneyler sonucu buna ulaştınız? Küçüklükten beri bir fizikçi, insanlığa kendini adamış bir bilim kadını olmayı mı düşlediniz?

Canan DAĞDEVİREN: Küçük yaşta bilime olan merakım, dedemin vefatını öğrenmem ile ivmelendi diyebilirim. Mesela küçükken bir çakıl taşını parçalayarak içerisindeki atomları bulmaya calışıyordum. Üstelik herkes bunun imkansız olduğunu söylüyordu. Atom mikrokobuyla tanışınca yaptığım şeyin imkansız olduğunu anlamıştım ama bir şekilde ailemin ilgi alanımı anlamasını sağlamış olmuştum.

İkitelli OSB Haber: Kalp hastalığı günümüzde çok yaygın. Kalbe pil takma yöntemi günümüzde birçok kişinin hayatını kurtarmış durumda ama pil değişim süreci de bir o kadar hayati tehlike taşıyan bir yöntem. Duyulduğunda inanması güç bir projeniz var. Projenizi kabul ettirmekte zorlandınız mı? Yoksa projeyi duyduklarında gel beraber çalışalım diyenler oldu mu? Bu süreçten biraz bahsedebilir misiniz?

Canan DAĞDEVİREN: Tüm öğrenim hayatım boyunca burslu okudum. Maddi açıdan pek bir sorunum yoktu ama manevi açıdan vardı. Yapmak istediğim projeyi Türkiye’de yapabilecek bir kurum bulamamıştım. Sonra kendime bir strateji belirlemeye karar verdim. Lisans dönemi sırasında yaz dönemlerinde üst sınıflardan ders alıp, dönem içindeki ders yükümü azaltıp, ulusal ve uluslararası konferanslara katıldım. Konferanslardaki konu yelpazem çok genişti ve bazı hocalarım; ‘Sen daha ne yapacağına karar verememişsin, başarıya ulaşman neredeyse imkansız, işin zor.’ diyordu. Fakat odaklanabilmem için farklı insanlarla tanışıp farklı konuları nasıl birleştirdiklerini görmem gerekiyordu, çünkü benim yapmak istediğim proje sadece fizik değil malzeme, elektonik, tıp ve kimyayı da kapsıyordu.

Konferanslara katılabilmek için maddi destek bulmam çok güç olmuştu çünkü üniversiteler öğrencilerden gelen böyle bir talebin olmadığını söylüyorlardı. Mesela bir örnek vermek gerekirse; doktora hocamla tanıştığım Amerika’daki bir konferans için Türkiye’den seyahat bursu alamamıştım ama araştırmış ve Amerika’dan seyahat bursu almayı başarmıştım. Kısacası, insanlara kendimi anlatmam kolay olmamıştı, sınırları/çerçeveleri yıkmak zordu.

Hacettepe Üniversitesi Fizik Mühendisliği Bölümü gerçekten de çok zorlu bir program, fakat çok değerli hocalarım oldu, şanslıydım. Kaliteli bir eğitim aldığımı düşünüyorum. Aldığım karma eğitimin verdiği üretkenlik, esneklik ve aynı probleme farklı açılardan bakabilme kabiliyetinin bana çok şey kattığını düşünüyorum. Özellikle kazandığım analitik düşünme gücü, deney yapabilme/tasarlama kabiliyeti Hacettepe Üniversitesi’nde kazandığım niteliklerdir.

Devlet üniversitesinde tecrübe ettiğim maddi destek eksikliğini Sabancı Üniversitesi’nde neredeyse hiç yaşamadım. Hem öğreten hem de öğrenen bir birey olmayı, yaşadığım bir üniversiteydi, çok mutluydum. Hayalimdeki aletleri yapabiliyordum fakat istediğim gibi vücut ile entegre edebilmem mümkün değildi. Esnek giyilebilir aletler çalışan araştırmacıları araştırmaya başladım ve Prof. John A. Rogers’ı buldum. Hatta kendisiyle 2008 yılında Boston ABD’de yapılan bir konferansta yüzyüze tanıştık. Sunumunu dinledim ve kendi sunumuma davet ettim. Yine önyargıların ve eleştirilerin tersine; gideceğim okulu değil çalışacağım hocayı seçmiştim. Daha sonra doktora eğitimim için burs arayışına başladım. Direk hocadan da burs alabilirdim fakat akademik olarak özgür olmak finansal açıdan da özgür olmayı gerektiyordu. Özellikle doktoranın ilk seneleri için, kendini ispat edene kadar. 2009’da ilk defa verilmeye başlanan Fulbright Doktora Bursu’nu kazandım ve The University of Illinois at Urbana, Champaign’de (UIUC) Malzeme Bilimi ve Mühendisliği bölümde doktora eğitimine başladım. Tahmin ettiğim gibi doktora hocam Prof. John A. Rogers, farklı bir konu üzerinde çalışmamı istiyordu, yapmak istediğim şeyi grubunda önceden yapmış biri yoktu. Aslında derinlemesine bakarsanız hayalimdeki konsept henüz hiç kimse tarafından yapılmamıştı. Rogers, beni kararlı görünce ve maddi olarak özgür de olduğumdan istediğim projeye başlamama izin verdi. 5 yıl sürecek kişisel savaşım başlamıştı.

İkitelli OSB Haber: Bilim ve aklın yolunda yürüyen ve bir o kadarda mütevazı bir kadınsınız. İnsanlık için uğraşlar veriyorsunuz. Önünüzde başka projeleriniz var mı? Herşey bir hayalle başlar diyorsunuz. Gelecekteki hayalleriniz nelerdir?

Canan DAĞDEVİREN: Az zamanda çok işler yapabilmeyi hayal ediyorum. Şu an Parkinson ve farklı beyin hastalarına yardımcı olabilmesi için iğne şeklinde bir pil yapıyorum. Geçen hafta maymunlar üzerindeki denemeler çok başarılı sonuçlandı. Çok heyecanlı ve umutluyum. Yakın zamanda çok sevdiğim teyzemi meme kanseri nedeniyle kaybettim. Kendisine söz verdim. Beyin projemden sonra meme kanserinin erken teşhisi üzerine yoğunlaşacağım. Alet tasarımı tamamlandı sayılır.

İkitelli OSB Haber: Az zamanda çok iş yapmanın nedeni elbetteki planlı çalışmak, plan yapmak, disiplinli ilerlemektir. Siz bilim kadını olma yolunda ilerlerken ne gibi planlarınız vardı? Bugün bu konuma gelmek sizin hayaliniz miydi? Hayalimi gerçekleştirdim diyebiliyor musunuz?

Canan DAĞDEVİREN: Hayal etmeyi hobi edinmiş bir kişi olduğum halde kişisel başarıyı hayal eden bir yapım yok. Zaten bence başarı göreceli bir kavram. Benim için esas başarı; yaptığım aletlerden birinin bir hastanın derdine derman olması, kısacık hayatta yüzünde gülümseme oluşturması, sevdikleriyle sağlıklı günler geçirebilmesini sağlamasıdır. İşte ben bunu hayal ediyorum, henüz yolun başındayım.

İkitelli OSB Haber: Harvard Üniversitesi tarafından genç akademi üyeliğine seçildiniz. Forbes listesinde 30 yaşın altındaki 30 bilim insanı arasına isminizi yazdırdınız. Bu Türkiye için çok gurur verici ve onurlandırıcı bir başarı. Türkiye’den size gelen destekler var mı? Deneylerinizi Türkiye’de gerçekleştirebiliyor musunuz? Olanaklar sizce yeterli mi? Yine bu soru kapsamında tutarak değerlendirirsek; Türkiye’yi bilim ve teknoloji çalışmaları ve yatırımları açısından nasıl buluyorsunuz?

Canan DAĞDEVİREN: Benim için en büyük destek, yalnız ve güzel ülkemin güzel insanlarından gelen tebrik mesajları, dualar. Bilimin birleştirici gücünü tecrübe etmek motive edici. Bilim farkındalığı arttı, bu harika birşey. Kendi öğrencilik yıllarımda göremediğim desteği şimdi ihtiyacı olan öğrencilere vermeye çalışıyorum. Bir nevi geçmişe dönüyorum. Umman olan bilimin, yaptığım ve yapacağım çalışmalarla bir damlası olabilmenin mutluluğunu yaşıyorum. Hiç tanımadığım insanlara yardımcı olabilecek olmanın huzuru içerisindeyim.

Memleketimiz için umutsuz değilim. Bilimin politikası yapılmaz ama stratejisi olur. Bilirkişilerin oluşturduğu stratejiler ile yavaş ilerleyen temel bilimlerin önü açılabilir. Yatırım konusuna hiç girmeyelim, düşüncelerimi yazsam sayfalar tutar. Sadece şunu söylemek isterim; Bilim ve teknolojiye maddi destek ayırmayan ülkeler için gelişmek söz konusu değildir.

İkitelli OSB Haber: Bundan sonraki projelerinizi Türkiye’de mi yürütmeyi planlıyorsunuz yoksa kendinizi ifade ederken kullandığınız gibi sürekli 2 bavulla farklı ülkelerde mi olmayı planlıyorsunuz?

Canan DAĞDEVİREN: Benim için bilim ile uğraşmak demek, sonsuz aşk demek, tutku demek, hayattaki en hakiki mürşit demek. İnsanlığa sunulan karşılıksız hizmet demek. O nedenle bu işi nerede yaptığınızdan ziyade ne için yaptıgınız önemli. İşim gereği yerleşik hayata geçeceğimi sanmıyorum. Mustafa Kemal’in de dediği gibi; “Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ulus kişisinin kafasına koyacağız. Bilim ve fen için kayıt ve şart yoktur.”

İkitelli OSB Haber: Bilim için uğraşanlara, hayal kuranlara, destek bulamayanlara, ileride bir Canan DAĞDEVİREN olmak isteyen gençlerimize neler söylemek istersiniz?

Canan DAĞDEVİREN: Genç arkadaşlara en başta pes etmemelerini öneriyorum, tutku/aşk ile hayal ettikleri/yapmak istedikleri şeye sarılmalarını istiyorum. Soru sormalarını, hayal kurmalarını, plan yapmalarını, literatürü taramalarını, mümkün olduğunca kendilerinden farklı insanlarla iletişim içinde olmalarını tavsiye ederim. Farklı insanlardan en çok bilgiyi öğrenir, olaylara farklı açılardan bakabilme kabiliyeti kazanırız. Kendimizi bizden daha iyi tanıyacak biri yok, o nedenle kendilerine de soru sorup hayattan ne istediklerini sorgulamalarını isterim. Arada sırada kendimizle başbaşa kalmalıyız. Aldıkları cevaba göre şartlar el verdiği kadar alanlarında iyi hocalarla temasa geçmeleri iyi bir strateji olur. Eğer sevdiğiniz işi yaparsanız, başarısız olma ihtimaliniz çok düşük. Ve asla kendilerini başkalarıyla kıyaslamamalarını öneririm. Model alabilirsiniz, şevk duyabilirsiniz ama ileri gidip karşılaştırma yaparsanız mutlu olamazsınız ki farklı olan iki insanı karşılaştırmak bence mantıklı değil. Risk almakta önemli. Hayat başkalarının fikirlerini takip etmek için çok kısa, risk alsınlar ve istedikleri şeyi yapsınlar.

 

http://www.iosb.org.tr/v3/index.php?option=com_content&view=article&id=371&Itemid=20

Related Posts